8 Şubat 2014 Cumartesi

Başlıca Hobim :İngilizce Manga okumak, Japonca anime izlemek

Herkesin illaki vardır etkilendiği filmler diziler. Ama ben japonların ortaya koyduğu sanatın uzun zaman önce etkisi altına girdiğim için hayatımda ayrı bir yeri olan 3 animeden bahsetmek istiyorum. İzleme sırama göre gidersek ilki Full Metal Alchemist (FMA); demir simyacı ünvanına sahip baş karakterimiz Edward Elric benim okuduğum izlediğim ne varsa içlerindeki en güçlü erkek karakterdir. Annesiyle ve kardeşiyle birlikte yaşarken birgün annesini kaybetmiş ve simya kullanarak annesini hayata döndürmeye çalıştığı için kardeşi tüm vücudunu kendisi de bir kolu ile bir bacağını kaybediyor. Ruhunu bir zırha bağladığı kardeşiyle bundan sonra amaçları kaybettiği uzuvlarını ve kardeşinin bedenini geri kazanmak. Simyanın temel prensibi 'Eşit Takas' yani dönüşüm yaparken ortaya elde edeceğin şeye eşit değerde birşeyler koymalısın. İşte Elric kardeşlerin mecaralarını hem gülerek hem de ağlayarak izlerken fedakarlık nedir, kardeşlik bağı nedir, yüz kere düşsende yüzbirincide yine ayağa kalkma gücü nerden gelir bunların hepsi beynime işlendi ve üstünden seneler geçmesine rağmen unutmadım. 

İkinci Skip Beat ; burada ki baş karakterimiz Mogami Kyoko ise benden en güçlü kadın karakter ünvanını kaptı. Bu kimsesiz kızımız da evlerinde büyüdüğü çocukluk arkadaşı ve platonik aşkı Fuwa Sho'nun peşi sıra köyden kalkıp şehre iner. Sebep bu çocuğun bir popstar olmak istemesi ve Kyoko'yu tam anlamıyla bir hizmetçi olarak kullanması. Gerçeği öğremesiyle Kyoko kalbinin tüm kapılarını aşka kilitler ve intikam yemini ederek şov dünyasına girer. Peki klasik türk filmi gibi görünen bu öykünün can alıcı kısmı neydi ? Ajansa girmek için katıldığı seçmelerde elenir ve sebebi de ünlü olmak için en gerekli kişilik özelliğinden yoksun olmasıdır: "Sevme ve sevilmeyi isteme". Aslında bu insan olmak için de gerekli bir özelliktir. Ancak ajansın sahibi kızımıza bir kıyak geçer ve "Love Me" departmanı açarak bu eksik özelliğini tamamlaması dileğiyle onu işe alır. Sho'nun en büyük rakibi olan Tsuruga Ren ile bu ajansta tanışması onu kendine rol model olarak seçemesi ve aldığı işlerle kendini geliştirmeye başlaması Kyoko'nun kalbini yavaşça değiştirir. Orada artık intikam ateşi değil, başka bir ateş yanmaktadır. Japonya'nın en iyi kadın oyuncusu olmak. İstediğiniz kadar kişisel gelişim kitabı okuyun ama  bence başarıya giden yolu tırmanmak için gerekli azmi bu animeyi izlerken ve mangasını okurken iliklerinize kadar hissedeceksiniz.

Gel gelelim sonuncusu Nodame Cantabile ; bu animeden etkilenme nedenim açık ve net müzik sevgim ve ana karakter Nodame'de kendimi görmüş olmam.Bu piyanoda üstün yetenekli ve bir o kadarda garip kızın birgün çocukluğundan beri orkestra şefi olmak isteyen ama yaşadığı bir kaza sonrası travma geçirip seyahet edemeyen bir gençle Chihaki ile yollarının kesişmesiyle hikaye başlar. Aşk hikayesi gelecek zannedersiniz ama hayır Chihaki o kadar soğuk bir karakter ki sağolsun kök söktürdü. 
3 sezonluk bu anime genelde klasik müzikle ve komedi içeriğiyle geçiyor dersek yeridir. Ama bir nokta var ki Chihaki'nin etrafında dönüyormuş gibi görünen olay dizisinin odak noktasının yine Nodame olduğunu anlıyorsunuz. Başlarda rahatına düşkün ve küçük hedefleri olan, hiç karşılık görmeden bir kişiyi sevmeyi sürdüren Nodame yeteneğiyle yüzleşmeyi öğenir, dünyasını genişletmeyi öğrenir, emeksiz yemek olmayacağını öğrenir. İşte bu üç anime zaman geçirmenin ve eğlenmenin ötesine geçti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder